Kanal İstanbul projesinin kültürel ve doğal varlıklara etkileri hakkında bilgi almak için aşağıdaki yazıya göz atabilirsiniz.
Kanal İstanbul Projesi ve 13.12.2019 tarihli 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Plan Değişikliği ile “Yenişehir” olarak anılarak, rezerv yapı alanı olarak belirlenen bölge Asya ve Avrupa kıtalarının birleştiği bir alan üzerindedir. Bu nedenle Paleolitik Çağ’dan başlayarak iki kıta arasındaki ilişkilerin anlaşılabileceği önemli arkeolojik kanıtlar barındırmaktadır. Küçükçekmece Lagün Gölü, Sazlıdere Havzası ve etrafındaki bütünleşik alanlar, Terkos havzasının doğu bölümü ve Karadeniz kıyısındaki fosil kumulları da kapsayan bir ekosisteme sahiptir; kuzeyi ve güneyi farklı iklim kuşaklarının etkisinde ve göç yolları üzerinde olması nedeniyle korunması gereken alanları ve zengin bir biyo-çeşitliliği barındırmaktadır.
Kanal güzergâhı arkeolojik ve doğal sit alanlarının bir kısmı ile doğrudan çakışmaktadır. Projenin 2011 yılında yapılan ilanından itibaren yasal yönetsel düzenlemelerle bölgenin koruma koşulları zayıflatılmakta, kültürel ve doğal varlıkları risk altına alınmaktadır. 2012 yılında Rezerv Yapı Alanı sınırlarının belirlenmesiyle sit sınırlarında daraltma talepleri gündeme getirilmiştir. 2016 yılında yapılan düzenleme ile 2009 planında tarım alanı olarak tanımlanmış toplam 12.688 hektarlık tarım arazisinin, tarım dışı kullanılması uygun görülmüştür. 2014 yılında Küçükçekmece Lagün Gölü çevresindeki arkeolojik sit alanlarının TOKİ’ye devri tamamlanmıştır. 2018 yılında mera alanlarının müşterek niteliği ortadan kaldırılarak TOKİ’ye tescil edilmiştir. Son olarak İç-Dış Kumsal Doğal Sit Alanı’nın statüsü “Nitelikli Doğal Koruma Alanı” olarak güncellenirken sınırlarının Kanal İstanbul Projesi’yle uyumlu hale getirilmesi, bölgenin biyo-kültürel çeşitliliğini oluşturan farklı niteliklerinin koruma koşullarının bu süreçte nasıl zayıflatıldığının önemli örnekleridir.
Kuzey Marmara Otoyolu ve 3. Havalimanı gibi büyük projeler bu biyo-kültürel çeşitliliğe ciddi ölçüde zarar vermiştir. Kanal İstanbul ve Yenişehir projeleri kültür mirası ve doğal varlıkların bir arada bulunduğu geriye kalan ortamı tamamen değiştirecek, alandaki biyo-kültürel mirasın bileşenleri tahrip edilecek, yok olacak, ya da taşınarak değerini kaybedeceklerdir. Sonuçta kültürel miras ve doğal çevre bütünlüğü parçalanacak, bölgenin arkeolojik potansiyeli içinde henüz tespit edilmemiş arkeolojik varlıkları da çalışmalar sırasında yitirilecektir.
Yarımburgaz Mağarasının çevresiyle korunmasını amaçlayan sit alanının önemli bir kısmı kanal kazısıyla yok olacaktır, mağaranın içinde bulunduğu kaya kütlesi de bu noktada vadinin yeterli genişlikte olmaması nedeniyle risk altındadır. Dursunköy yakınlarında Koruma Bölge Kurulu tarafından yeni tespit edilen ve henüz bilimsel araştırmalara konu olmamış antik yerleşim alanı kanal güzergâhında kaldığından yüksek risk altındadır. Kanal İstanbul üzerinde planlanan Küçükçekmece-Avcılar karayolu geçişi, lagün gölünün batısındaki arkeolojik sit alanlarından geçmektedir. Tüm arkeolojik sit alanları için getirilen arkeolojik park kararı söz konusu plan değişikliğinin yapılaşma ağırlıklı bakış açısıyla yeterli korumayı sağlayamayacak niteliktedir. ÇED Raporu’na göre Kanal İstanbul güzergâhındaki tarihi köprü, yol, korugan, tabya gibi yapılar taşınacaktır. Kültür varlıklarının özgün ortamında korunmasının esas olduğu unutulmamalıdır.
Plan kararları ile getirilen işlev değişikliği kararları biyolojik çeşitliliğin çok zengin olduğu su toplama havzasının ve tarım topraklarının yok edecek ve bölge tümüyle kentleşecektir. Rezerv Alan içinde Kuzey Ormanları’nı yok ederek gerçekleştirilen İstanbul Havalimanı ile İstanbul’un lineer gelişmeye dayalı 80 yıllık planlama modeli ortadan kalkmış, Kuzey Ormanları’nın, kırsal peyzajın sürdürülmesi büyük risk altına girmiştir. Nitekim Kanal İstanbul ve Yenişehir planıyla bu tahribat sürecinin tüm kültürel peyzajı ve doğal alanları tüketmesi, biyo-kültürel hayatı yok etmesi kaçınılmaz gözükmektedir. Planlama alanının kuzeyi, Karadeniz kıyıları ve Marmara kıyısı Kıyı Tesisleri Alanları lejantı verilerek dolgu alanı olarak gösterilmiştir. Bu dolgular gerçekleştirildiğinde doğal peyzaj tümüyle değişecek, bölgenin tarihine ait ipuçları ise tümüyle yok olacaktır.
Kanal İstanbul ve Yenişehir tanımlaması altında arkeolojik ve ekolojik öneme sahip alanların dolgu altında kalmasına, nüfus yoğunluğu ve yapılaşmanın artmasına, ulaşım kararlarıyla doğal çevrenin değişmesine neden olacak kararların ve gerçekleştirilmekte olan süreçlerin hiçbiri dünyada koruma örgütleri tarafından benimsenen ve tavsiye edilen ilkelere uygun değildir. Yaşadığımız coğrafyadaki biyo-kültürel ortamın, miras değeri taşıyan canlı ve cansız tüm varlıkların sadece bu coğrafyada yaşayanlara ait olmadığı, tüm dünyanın eşit ve ortak olarak sahip olduğu ve herkesin bunları korumak, geliştirmekle sorumlu olduğu bir anlayışın yerleşmesi gerekmektedir.