İstanbul Boğazı’ndan Elde Edilen Gelirleri Arttırmak Mümkün Mü?

Montrö Sözleşmesi İstanbul Boğazı’nın yönetimini Türkiye’ye verdi. Sözleşmeye göre Türkiye’nin Çanakkale ve İstanbul Boğazlarındaki uğraksız/transit gemi geçişlerinden Altın Frank (Fransız Frankı) üzerinden ücret tahsil etme hakkı bulunmaktadır. (Bir Altın Frankın içerisinde 0.290323 gram 24 ayar altın bulunmaktadır).

Bretton Woods sistemiyle kurulan altın para sistemi çerçevesinde; üye devletler paralarını altın ve dolar gibi ortak bir ölçüyü esas alarak tespit ediyordu. Üye devletler gerektiğinde bu ölçüte göre paralarının değerini yeniden belirliyordu. Altın Frankın değeri de böylece ortaya çıkıyordu.

Bu sistemde, ABD 1 ons altını önce 35 daha sonra da 42 dolardan değişebileceğini kabul etti. ABD doların altına dönüştürülmesini sürdüremedi ve 1971 yılında bu uygulamaya son verdi. Altına dayalı bu sistem sonlanınca, uluslararası para sisteminin altınla olan ilişkisi de son buldu. Altının fiyatı, piyasalarda serbestçe belirlenmeye başlandı.

Türkiye IMF’nin yeni ana sözleşmesini 1978 tarihinde onayladı. Böylece, yurt içi piyasalarda bir serbest bir de resmi kur sistemi oluştu.

1981 yılında, Merkez Bankasına Altın Frankın Türk Lirası veya dolara nasıl çevrileceği soruldu. Banka, hesaplamasında piyasada oluşan altın/dolar serbest kurunu göz ardı ederek; ABD’nin eski sisteme göre parasının değerini Kanunla belirlediği 1 ons =42,2 dolar resmi kurunu uyguladı. Boğazlardan geçişte hala da bu kur uygulanmaktadır.

Bugün itibariyle, 1 ons altın bin 764 dolardır.

Mevcut uygulamada Boğazlardan uğraksız geçişlerde; 1.000 tonluk bir yük için 385,41 dolar ücret tahsil edilmektedir. Uğraksız geçiş ücretinin, Montrö Sözleşmesi’ne uygun biçimde altının güncel fiyatları üzerinden hesaplanması durumunda, ortaya çıkacak ücret 8 bin 530,5 dolardır.

Sözleşmeye göre elde edilebilecek gelir mevcut uygulamanın 22 katıdır. Bu da yılda 3,7 milyar dolarlık bir gelire karşılık gelmektedir.

Peki yetkililer bu kuralın farkında mı?

7 Ocak 2011 tarihinde dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı “İstanbul ve Çanakkale Boğazlarındaki tankerle petrol taşımacılığını azaltmak için Montrö Anlaşması’nda Türkiye’ye tanınan ve şirketlerin maliyetlerini ciddi şekilde artıracak olan ‘altın frank’ kuralına ilişkin hükmü gündeme getirebileceklerini” söyledi. Ama bu kural bir türlü gündeme getirilmedi. Çünkü Bakan aynı açıklamasında, Boğazlardan gemi geçişini düşürecek bu kuralı uygulamayı temenni etmediklerini de belirtti (Kanal İstanbul’u isteyenler, tehlikeli gemi geçişlerinin neden olacağı olası kazaları ileri sürerek; “başka İstanbul yok” diyorlardı).

 

Bu açıklamadan yaklaşık dört ay sonra, çılgın proje Kanal İstanbul’un yapılacağı ilan edildi.

Altın Frank uygulamasında geçildiğinde bir taraftan İstanbul Boğazı’ndan geçen tehlikeli gemi sayısı düşecek, diğer taraftan da Türkiye’nin geliri artacak.

KÖİ sözleşmelerinde verilen gelir garantileri nedeniyle, ulaştırma projelerinde ücretler kurlardaki artışa göre düzenli biçimde zamlanıyor.

Uluslararası bir sözleşmeye göre ortada açık bir kural ver iken, İstanbul Boğazı’ndan gemi geçişlerinde tahsil edilen ücretler güncel altın fiyatlarına göre neden zamlanmıyor?

Veya bu kuralın uygulanması neticesinde, İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğinin düşmesi ve gelirlerin artması Kanal İstanbul’un cazibesini gölgeleyebilir mi?

kaynak: Prof. Dr. Uğur Emek, Mega projelerde döviz üzerinden sağlanan gelir garantileri, Karar Gazetesi, 20/06/2021 00:49