Ya Kanal Ya İstanbul
Yazı: PROF. DR. DOĞANAY TOLUNAY
Fotoğraflar: MURAT GERMEN
Kanal İstanbul projesi İstanbul’un doğasını, ekosistemini, yaşayanlarını derinden etkileyerek kenti iklim krizinin etkilerine karşı daha da kırılgan hale getirecek. Başlanması halinde İstanbul telafisi imkânsız bir ekosistem yıkımıyla karşı karşıya kalacak.
Kanal İstanbul’un Karadeniz girişi Terkos Gölü’ne sadece 500- 600 metre uzaklıkta. İstanbul Havalimanı ile azalan Terkos’un su miktarı Kanal ile daha da azalacak. İşletme sırasında oluşacak kirlilik de Terkos’un suyunu etkileyecek.
İstanbul’da 2011 yılından sonra “Mega Projeler” olarak adlandırılan çok sayıda proje hayata geçirildi. Bu mega projeler Üçüncü Boğaz Köprüsü (Yavuz Sultan Selim Köprüsü) ve bağlantı yolları, Üçüncü Havaalanı (İstanbul Havalimanı), Avrasya Tüneli ve Marmaray’dır. Üçüncü Köprü ve bağlantı yolları bu mega projelerin en fazla tartışılanları oldu ve kamuoyunda “Çılgın Projeler” olarak adlandırıldı. Birbiri ile entegre olan bu iki projenin diğer bir parçası ve de en çılgını Kanal İstanbul projesiydi. Diğer iki projeyle entegre olmasının nedeni Üçüncü Havaalanı inşasına başlamadan önce Kanal İstanbul’dan çıkacak hafriyat ile havaalanının doldurulmasının planlanmasının gündemde olmasıydı. Nitekim Kanal İstanbul’a başlanamayınca Üçüncü Havaalanı’nın 110 metre olması planlanan yükseltisi 70 metreye düşürüldü. 2011 yılında açıklanan ancak çok da gündeme gelmeyen ve yine mega projelerle entegre olan birer milyonluk iki yeni şehir de çılgın projeler arasında sayılabilir. Birer milyon nüfusluk bu iki yeni şehrin birinin Avrupa, diğerinin ise Anadolu yakasında olması planlanmıştı. Henüz Anadolu yakasındakinin yeri belli olmasa da Avrupa yakasındakinin yerinin Kanal güzergâhının iki yanında olduğu İstanbul Çevre Planı değişikliğinin askıya çıkmasıyla öğrenildi. Ancak 2011 yılında bir milyon olarak açıklanan yeni yerleşimin nüfusunun artık beş yüz bin olacağı konuşulmaya başlandı.
TARTIŞMALI GÜZERGÂH
Kanal İstanbul projesi, 2011 yılında ilk açıklandığında güzergâhı çok tartışıldı. Önceleri İstanbul’un merkezine yaklaşık 67 kilometre uzaklıkta yer alan Silivri ilçesinden geçeceği konuşuldu. Ancak 8 Eylül 2012 tarihli ve 2012/3573 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla güzergâh az çok şekillenmişti. Bu Bakanlar Kurulu kararında, Kanal’ın günümüzde açıklanan güzergâhını içeren, Karadeniz kıyısındaki Yeniköy’den başlayarak Küçükçekmece’ye kadar uzanan geniş bir alan “afet riskini bertaraf etmek için ruhsatsız, iskânsız ve afet riski altındaki yapılar tasfiye edilerek, yeni yerleşim alanı olarak kullanılması amacıyla” kentsel rezerv alanı ilan edilmişti.
Bu kentsel rezerv alanının sınırları 2014 yılında 2014/6028 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile bugünkü sınırlarına revize edildi. Daha sonra 2016 yılında İmar Kanunu’nda yapılan değişiklikle “su yolu” kavramı mevzuata girdi. Bütün bu gelişmelerden sonra 2018 Şubat ayında Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) başvuru dosyasının Çevre Şehircilik Bakanlığı’na sunulmasıyla unutulmaya yüz tutmuş Kanal İstanbul projesi yeniden gündeme geldi. En sonunda da 17 Ocak 2020 tarihinde nihai ÇED kabul edildi. Bu aşamadan sonra Kanal İstanbul projesine itiraz edenlerin 17 Şubat 2020 tarihine kadar dava açmaları söz konusu olabilecek. Eğer mahkemelerden yürütmeyi durdurma kararı alınmazsa Kanal İstanbul için finansman sağlanır sağlanmaz inşaat başlayabilir.
PROJE DETAYLARINDA NELER VAR?
Kanal, Karadeniz kıyısından Üçüncü Havaalanı’nın batısında kalan Yeniköy yakınlarından başlıyor. Daha sonra Sazlıdere Barajı’nı besleyen derenin oluşturduğu vadiyi takip ederek Küçükçekmece Gölü’ne ve buradan da Marmara Denizi’ne açılıyor. Kanal’ın uzunluğu yaklaşık 45 kilometre. Bunun 35 kilometresi karada, 10 kilometresi Sazlıdere Barajı ve Küçükçekmece Gölü içinde. Kanal’ın en dar yerinin yüzeyde 360 metre, tabanda ise 275 metre olacağı açıklandı. Kanal’ın derinliği ise 20,75 metre olarak belirtiliyor. Kanal için kazılacak ve kazıdan etkilenecek alan 6.973 hektar. Bunun 4.136 hektarı tarım ve 484 hektarı da orman alanı. Bunların dışında etkilenecek alanlar arasında kumullar, mera ve fundalıklar da bulunuyor. 30 Aralık 2019’da askıya çıkan ve Kanal’ın çevresindeki yeni şehir için yapılan Çevre Düzeni Planı Değişikliği’nde 36.453 hektar kadar bir alanın yapılaşmaya açılacağı belirtiliyor.
EKOLOJİK MİRASIN YIKIMI
Kanal çevresindeki yeni şehrin etkilerini bir kenara bırakıp sadece Kanal İstanbul’un etkilerine odaklanacak olursak akla gelecek her konuda büyük soru işaretleri olduğu ortadadır. Çünkü Kanal’ın muhafaza ormanı olan orman ekosistemleri, 13’ü endemik 73 tehlike altında bitki türünü barındıran kumul ekosistemleri, yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan sulak alanları, geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan köyleri, balıkçılık için son derece önemli olan kıyıları, tarihi Roma su yolu ve Yarımburgaz Mağarası gibi arkeolojik mirasları, yüzeysel ve yer altı su kaynaklarını, Karadeniz ve Marmara Denizi’ndeki canlı yaşamını olumsuz olarak etkilemesi bekleniyor. Benzer şekilde gerek kazı-dolgu çalışmaları gerekse Kanal’ın işletilmesi aşamasında oluşacak hava kirliliğinin de insan sağlığını etkilemesi kaçınılmazdır. Tüm bunlara ek olarak beklenen Marmara depreminin ve olası tsunaminin de Kanal üzerinde yıkıcı etkisi olacağını bilim insanları açıkladı. Yine Kanal’ın inşasından sonra da gemilerin İstanbul Boğazı’ndan geçmeye devam edecekleri, hiçbir geminin Kanal’dan geçmeye zorlanamayacağı uzmanlar tarafından belirtiliyor. Hatta bu tespit ÇED raporunda da yer alıyor. Bütün bu olumsuzluklar onlarca bilim insanı tarafından değerlendirilmiştir.
SUYA MUHTAÇ BİR İSTANBUL
Bunlardan ilki yer altı ve yer üstü su kaynaklarının tahribidir. İstanbul artan nüfusu nedeniyle su tüketimi de sürekli artan ve 150-200 kilometre uzaktan Istrancalar ile Melen Nehri’nden gelen sulara muhtaç bir şehir. Kanal ile birlikte yıllık 55 milyon metreküp su verimine sahip Sazlıdere Barajı doğrudan ortadan kalkacaktır. Çünkü daha az kazı dolgu yapılması için Kanal bu baraj gölünden geçecektir. 55 milyon metreküp su 500 bin kişinin bir yıllık su tüketimine karşılık geliyor. Yıllık 142 milyon metreküp su verimine sahip Terkos Gölü’nün ise kıyı dolgusu, işletme aşamasındaki gemi trafiği ve çok yakınındaki Üçüncü Havaalanı uçak trafiği nedeniyle su kalitesinin bozulması riski bulunmaktadır. Gerek havaalanı gerekse Kanal nedeniyle Terkos Gölü’nün su toplama havzasını besleyen derelerin ortadan kaldırılmasıyla su verimi azalacaktır. Aynı zamanda Kanal’ın kazılması sırasında Terkos Gölü sularının ve yer altına doğru sızması gereken suların Kanal’ın oluşturduğu boşluğa doğru akması ile birlikte Terkos Gölü’nün su miktarında da azalma beklenmektedir. “Drenaj etkisi” olarak adlandırılan bu etki yer altı su seviyelerinin de azalmasına neden olacaktır. Kanal’ın su kaynakları üzerindeki diğer bir olumsuz etkisi de yer altı sularının tuzlanmasına yol açmasıdır. Kanal güzergâhında gevşek tortul materyaller ile kireçtaşları bulunmakta olup bunlar oldukça geçirgendir. Kanal açıldıktan sonra Kanal’daki tuzlu suyun bu gevşek ya da çatlaklı yapıdan yer altına sızarak suların tuzlanmasına neden olması olasılığı oldukça yüksektir. Bunu önlemek için bazı yerlerde Kanal tabanı ile yanlardaki şevlerin betonla ya da geçirimsiz materyallerle kaplanacağı ÇED raporunda da yer alıyor. Ancak Kanal’ın tamamında bu önlemler alınmayacağı da ÇED raporundan anlaşılıyor. Resmi kurumlarca yapılan çeşitli açıklamalarda gövdesinde çatlaklar olduğu için faaliyete geçemeyen Melen Barajı’nın devreye girmesiyle İstanbul’un uzun yıllar su sorunu yaşamayacağı belirtiliyor. Ancak Melen Barajı’nın ne zaman devreye gireceği henüz belli değil. Ek olarak günümüzde 15 milyon civarında olan İstanbul nüfusu 27 milyona ulaştığında kayıp su dahil 190 litre kadar olan kişi başı günlük su tüketiminin 300 litreye çıkması halinde bir milyar metreküp kadar olan yıllık su tüketimi 3 milyar metreküpe kadar çıkabilecektir. Bu durumda Melen Barajı’ndan İstanbul’a aktarılan su da yetmeyecektir. ÇED raporunda yer almayan su konusundaki bir diğer konu da oluşacak adadaki en büyük su kaynağının 33 milyon metreküp yıllık su verimine sahip Alibeyköy Barajı olacağıdır. Yaklaşık 8 milyon kişinin yaşadığı yeni oluşacak İstanbul Adası’ndaki Alibeyköy Barajı’na suyun Anadolu ve Avrupa’daki sırasıyla Ömerli ve Terkos’tan aktarılması zorunluluğunun bulunmasıdır. Su aktarmada deprem gibi çeşitli nedenlerle sorun yaşanması halinde ada susuz kalabilecektir. Ek olarak resmi kurumlar tarafından yapılan hesaplamalarda iklim krizinin göz ardı edildiği görülüyor. Gelecekte yağışların azalması ve sıcaklık artışlarının neden olduğu buharlaşma artışları ile birlikte İstanbul’un su kaynaklarında ciddi azalma da olabilecektir.
TAŞIMAKLA TÜRLER KORUNUR MU?
Kanal’ın yıkıcı ekolojik etkilerinden bir diğeri de doğal ekosistemler ile flora ve fauna üzerine olan etkileridir. Kanal güzergâhı ve etki alanında kumul, orman, mera, fundalık, tarım ekosistemleri ile sulak alanlar bulunuyor. Buralarda ÇED raporundaki verilere göre 399 bitki türü, 37 memeli, 8 yarasa, 239 böcek, 7 iki yaşamlı (amfibi), 24 sürüngen ve 249 kuş türü yaşamaktadır. Bitkilerden 13’ü endemik, 16’sı ise tehdit altındaki türdür. Benzer şekilde fauna elemanlarından 153’ü Bern Sözleşmesi gereğince korunması gereken türlerdir. Beş kuş türü de tehdit altında bulunmaktadır. Kanal’dan çıkacak olan yaklaşık 1,2 milyar metreküp hafriyat ile Terkos Gölü ve Ağaçlı’daki kumullar dolgu altında kalacaktır. Çok önemli olan bu kumul ekosistemlerindeki çok sayıdaki türden sadece birkaç tanesinin tohum, soğan ya da yumrularının toplanarak başka yerlere taşınacağı ÇED raporunda yer alıyor. Ancak endemik ve tehdit altındaki türlerin taşıma ile başka yerlerde yetiştirilmesi sadece koruma amaçlıdır. Bu uygulama bu türlerin habitatlarının yok edilmesinde etki azaltıcı bir uygulama olarak kullanılmamalıdır. Çünkü taşıma ile türlerin çok sayıdaki bireyleri başka habitatlara nakledilmekte, büyük çoğunluğu ise yok olmaktadır. Bu durumda da iklim krizine uyum açısından son derece önemli olan genetik çeşitlilik daralmaktadır. Taşıma yapılacağı söylenen diğer türler ise Sazlıdere Barajı’nda yaşayan tatlı su balıklarıdır. Ancak Sazlıdere Barajı’nda yaşayan balıkların sayısı, bu balıkların taşınacağı Terkos Gölü’nde taşımadan sonra besin miktarının yetip yetmeyeceği, taşıma ile Terkos Gölü’ne hastalık ve zararlıların da aktarılmayacağı ne yazık ki ÇED raporunda incelenmemiştir.
Kanal İstanbul’un ekosistemler üzerindeki etkisi yıkıcı ve geri dönülmez olacak.
KUŞLAR NEREYE GİDECEK?
Kanal İstanbul ile çok önemli iki sulak alanın su özellikleri tamamen değişecek. Şu anda tatlı su olan Sazlıdere tamamen tuzlu suya dönecek. Küçükçekmece Gölü Marmara Denizi’yle etkileşimde olduğu için suyu tatlı su-tuzlu su karışımıdır. Ancak bu göl göçmen kuşların kullandığı önemli bir alan. Aynı zamanda 20 binden fazla kuş bu gölde kışlıyor. Bu iki sulak alanın yok olması ile birlikte kuşlar konaklamak için başka alanlar bulmak zorunda kalacak. En yakın sulak alan Terkos Gölü. Bu gölün kirlenmesi halinde göçmen kuşların konaklayabileceği alan kalmayacak. Hatta ÇED raporunda kuşların havaalanı çevresindeki açıklık alanlarda konaklayabilecekleri yazıyor. Ancak bu durumun uçuş güvenliğini etkileyip etkilemeyeceğine değinilmiyor. Kanal’ın yapılmasından sonra oluşacak İstanbul Adası’nda kalacak türleri de birçok sorun bekliyor. Burada yaşayan fauna elemanlarının habitatları halihazırda oldukça fazla parçalanmış. Bu durum da türlerin suya, besine ulaşmasını zorlaştırıyor. Ayrıca bu türlerin diğer türleriyle gen akışını zorlaştırıyor. Kanal’dan sonra bu gen akışı daha da azalacak. Yeni gen akışı olmadığı durumlarda adada kalan türlerin yok olması öngörülüyor. ÇED raporunda bunun önüne geçilmesi için ada dışından her türün farklı popülasyonlar için dışarıdan 3-5 yılda bir 3-5 birey getirileceği belirtiliyor. Ancak bu önerinin uygulanması oldukça zor.
KIYILARDAKİ TAHRİBAT
Kanal’ın beklenen diğer bir olumsuz etkisi kıyı dolgusuyla kıyıların tahrip edilmesi ve Marmara ile Karadeniz’in birbirine bağlanmasının yaratacağı etkiler. Daha önce de belirttiğim gibi Kanal’ın kazılmasından 1,2 milyar metreküp hafriyat çıkacak. Bu hafriyat ile Karadeniz’de Terkos Gölü ile Ağaçlı arasında 38 kilometre uzunluğunda dolgu yapılması planlanıyor. Özellikle Terkos Gölü açıklarında balıkların yumurtlama alanları olan deniz çayırları, balıkçılık açısından da önemli alanlar. 20 metre derinliğe kadar yapılması planlanan kıyı dolgusu ile bu alanlar tamamen tahrip olacak. Aynı zamanda dolgu sırasında toprağın suya karışması ile su kalitesinin bozulması, suda süspanse olan toprağın balıkların solungaçlarını tıkaması, balık yuvalarının ve deniz çayırlarının üzerinin çamurla kaplanması da söz konusu. Aynı zamanda çamurlu su, akıntılarla birlikte İstanbul Boğazı ve Kanal’dan Marmara Denizi’ne ulaşacak. Bu olumsuzluğu aşmak için ÇED’de deniz içinde seddeler oluşturulacağı ve bu seddelerin arkasının dolduracağı belirtiliyor. Ancak oluşturulacak seddelerin Karadeniz’in hırçın dalgalarına karşı koyup koyamayacağı belli değil.
DEĞİŞEN DENİZ SEVİYELERİ
Son olarak Karadeniz ve Marmara Denizi’nin birbirine yeni bir su yolu ile bir daha bağlanmasının da kaçınılmaz etkileri olacak. Nitekim ÇED raporunda da Kanal’ın Karadeniz’in su seviyesinin 5 santimetre kadar azalmasına neden olacağı, Marmara Denizi’nde de su seviyesinin 2-3 santimetre kadar artacağı belirtilmiş. Sadece bu etki bile deniz suyu sıcaklıklarının değişmesine ve denizde ışığın ulaştığı derinliğin değişmesine neden olacak ve bu canlıların yaşam koşullarını değiştirecek. Değişen deniz seviyelerinin etkileri ÇED raporunda değerlendirilmemiş. Kanal’ın açılması ile Marmara Denizi’ne tek taraflı su girişi olacak. Bu suyun Tuna Nehri’nin kirli olan ve ağır metal içeren sularının olacağı bekleniyor. Marmara’ya ek su girişinin yıllık 20 milyar metreküp (İstanbulluların yıllık su tüketiminin 20 katı) kadar olacağı ÇED raporunda açıklanmış. Uzmanlar bu miktarda bir su girişinin Marmara Denizi’nin dibinde biriken hidrojen sülfür (H2S) gazının yüzeye çıkmasına ve deniz canlılarının yok olmasına yol açacağını söylüyor.
Özetle mega projelerinin en çılgını olan Kanal İstanbul’un çok önemli ekolojik olumsuzluklara neden olması bekleniyor. Yukarıda kısaca değinilen olumsuzluklar öngörülebilenler olup, doğadaki karmaşık ilişkiler göz önüne alındığında bugün için aklımıza dahi gelmeyen etkilerin de olabileceği söylenebilir. Bu nedenle Kanal İstanbul’un yapımından vazgeçilmesi gerekiyor. İstanbul artık su, gıda ve enerji gibi konularda çevresindeki illeri, hatta tüm ülkeyi tüketen asalak bir kent haline gelmiştir. Yapılması gereken İstanbul’u cazibe merkezi haline getirmek değil, ülkenin diğer bölgelerinde yeni cazibe merkezleri oluşturarak İstanbul nüfusunun daha fazla artmasının önüne geçilmesidir.
Kaynak: b+ Kent Kültürü Dergisi, Sayı: 28, Kış, 2020; Beşiktaş Belediyesi
Cevapla
Want to join the discussion?Feel free to contribute!